17 Mayıs 2011 Salı

İlk Yardımın Tanımı ve Önemi




İlk Yardımın Tanımı, Önemi, İlke ve Hedefleri
Herhangi bir kaza ya da hayatı tehlikeye düşüren bir durumda sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar kişinin içinde bulunduğu durumun daha kötüye gitmesini önleyebilmek için yapılan uygulamaların tamamına ilkyardım denir.
•Hayatı koruma ve sürdürülmesini sağlamak,
•Mevcut durumun daha kötüye gitmesini önlemek,
•İyileştirmeyi kolaylaştırmaktır.
İlk yardımın önemi: Her gün basından ve televizyonlardan büyük hasara ve can kaybına neden olan kaza haberleri dinleriz. Meydana gelen kazalardaki ölümler ve sakat kalmaların en büyük nedenlerden birisi kazalara müdahale eden kişilerin ilk yardım uygulamalarını bilmemesindendir. Ayrıca kazalara zamanında ilk yardımın uygulanmaması ölüm oranını artırmaktadır. Bu nedenle kazalarda yapılacak ilk yardımın zamanında yapılması çok önemlidir. Yani ilk yardımın önemi kaza yerinde zamanında ve tekniğe uygun yapılmasına bağlıdır. Kaza sırasında zamanlamanın önemi yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştur. Kazalardaki ölümlerin yaklaşık olarak %10’ u ilk beş dakikada meydana gelmektedir. Kazalardaki ölümlerin yaklaşık %50’ si ise ilk yarım saat içinde gerçekleşir. Kazalarda ilk yardımın en kısa sürede ve etkin bir şekilde yapılmasıyla, kurtarılacak hayat sayısı da artar. Örneğin; ABD’ de yapılan bir araştırmada kalp durmalarında ilk yardımın zamanında yapılmasıyla hastaların yaklaşık %40’ı kurtarılmıştır. Aynı araştırmada kalp durmalarında ambulans gelinceye kadar yapılan müdahaleler ile yaklaşık %20’ sinin kurtarıldığı tespit edilmiştir.
Herhangi acil bir durumda yapılacak basit uygulamalar kadar bazı tehlikeli davranışlardan
kaçınılması da kişinin hayatını kurtarır. Bu amaçla ilk yardım bilgileri verilirken nelerin yapılacağının öğretilmesinin yanında nelerin yapılmayacağı da kavratılmalıdır. İlk yardımı uygulayan kişi kaza sırasında yapılmaması gerekenleri engelleyerek de hayat kurtarır. Kaza sırasında hayat kurtarmak için kazazedenin yanlış taşınması veya yanlış uygulamalar. Sakat kalmasına ya da ölümüne neden olmaktadır. Kısaca belirtecek olursak ilk yardım kurallarını bilmeyen kişilerin yaptığı müdahale kazazedeye yarardan çok zarar verebilir.
İlk yardımın ilkeleri: İlk yardımın “3T” olarak bilinen üç temel ilkesi vardır. Bunlar “TEŞHİS(TANI), TEDAVİ ve TAŞIMA” dır.
İlk yardımın temel ilkelerini daha kavrayabilmek için aşağıdaki gibi kısaca açıklayabiliriz.
- Teşhis (tanı): İlk yardım uygulayacak kişi, hasta ya da yaralının hikayesini öğrenir. Hastanın hikayesi tanı ve tedavi için önemlidir. Örneğin, kaza geçiren kişinin kaza sırasında kafasını çarpıp çarpmadığı, göğsünün bir yere sıkışıp sıkışmadığı gibi durumların önceden belirlenmesi gerekir. Teşhiste yapılacak ikinci uygulama belirtilerin tespit edilmesidir. Bu amaçla hasta ya da yaralının;
- Ağrısının olup olmadığı sorulur. Ağrının belli bir bölgede mi yoksa vücudun her yerinde mi olduğu belirlenir.
- Üşüme, titreme ve terlemesinin olup olmadığı belirlenir.
- Bulantı ve kusmasının olup olmadığına bakılır.
Teşhiste yapılacak son uygulama ise bulguların tespit edilmesidir. Bu amaçla hasta ya da yaralının bütün vücudu muayene edilerek yara, morluk, kanama kırık vb. durumları belirlenir.


- Tedavi: Bu aşamada yaralı ya da hasta için en uygun olan ilk yardım uygulanır. Kazazedenin durumuna göre uygulanacak ilk yardım kuralları ilerleyen konularda yeri geldikçe açıklanacaktır.
- Taşıma: Teşhis ve tedavisi yapılana hasta ya da yaralının en yakın sağlık kuruluşuna taşınması ilk yardımın üçüncü ilkesidir. Taşıma sırasında kazazedelerin durumuna göre öncelikli olan taşınmalıdır. Hasta ya da yaralının taşınması sırasında da ilk yardım uygulamasına ara verilmeden devam edilmelidir.
İlk yardımın hedefleri: ilk yardımın hedeflerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
•İlk yardımın temel hedefi paniği önlemektir. Panik, yapılacak olan ilk yardımı olumsuz etkiler. Paniğin önlenmesinden sonra ilk yardım uygulanmasına geçilir.
•Solunum kontrol edilir. Solunum durmuş ise ağızdan ağıza yapay solunum yapılır.
•Kalbin durup durmadığı kontrol edilir. Kalp atımları yoksa zaman geçirilmeden kalp masajı yapılır.
•Herhangi bir kanama olup olmadığı kontrol edilir. Kanama olması durumunda ileride açıklanacak olan teknikler uygulanarak kanama durdurulur.
•Şok durumu varsa önlenmeye çalışılır.
•Yaranın olması durumunda dış etkilerden korunur.
•Hasta ya da yaralının vücut ısısı korunmaya çalışılır. Bu amaçla soğukta hastanın üzeri battaniye, palto, ceket vb. şeylerle örtülür.
•Hasta ya da yaralı bulunduğu durumdan alınarak ikinci bir kazanın meydana gelmeyeceği uygun bir yerde istirahat ettirilir. Hastanın gereksiz hareket etmesi önlenir.
•Hasta ya da yaralının çevresinde kalabalık oluşması önlenir.
•Hasta ya da yaralının durumu ve kaza hakkında, ilgili birimlere haber verilir. Böylece ambulans ve diğer teknik yardımların gelmesi sağlanır.
•İlk yardımın hedeflerin son aşaması ise yaralı ya da hastanın ambulansla, ambulans olmadığı durumlarda diğer araçlarla sağlık kuruluşlarına taşınmalıdır.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Göze, Kulağa, Burna Yabancı Cisim Kaçmasında İlk Yardım

        

Göze yabancı cisim kaçmasında ilk yardım
            Göze toz, kirpik gibi madde kaçmış ise
·         Toz ya da kirpik kaçan göz ışığa çevrilir, alt ve üst  göz kapağına bakılır.
·         Toz ya da kirpik nemli, temiz bir bezle çıkartılır.
·         Kişiye gözünü kırpıştırması söylenir.
·         Göz bol, temiz su ile yıkanır.
·         Kişiye gözünü ovmaması söylenir.
·         Göze kaçan toz ya da kirpik çıkmıyorsa, kişinin sağlık kuruluşuna gitmesi sağlanır.
            Göze metal ya da bir cisim batmış ise;
·         Gerekmedikçe hasta kımıldatılmaz.
·         Göze hiçbir müdahale yapılmaz.
·         Her iki göz üçgen sargı benzeri bir malzeme ile sarılarak kapatılır.
·         Tıbbi yardım istenir (112).
·         Hastanın göz uzmanlık dalı olan bir sağlık kuruluşuna gitmesi sağlanır.
      Kulağa yabancı cisim kaçmasında ilk yardım
·         Kesinlikle sivri ve delici bir cisimle müdahale edilmez.
·         Yabancı cisim kaçmış kulağa su değdirilmez.
·         Tıbbi yardım istenir (112). 
            Buruna yabancı cisim kaçmasında ilk yardım
·         Burun duvarına bastırarak kuvvetli bir nefes verme ile cismin atılması sağlanır.
·         Çıkmazsa tıbbi yardım sağlanır(112).

İlkyardım Gerektiren Diğer Durumlar



Kalp Krizi
Şiddetli göğüs ağrısına şok belirtileri eklenen bir kişinin kalp krizi geçiriyor olabileceği düşünülmeli, sakinleştirilmeli, oturtulmalı ve nakledilmelidir.
Yüksek Ateşe Bağlı Havale
Genellikle iltihabi hastalıklar arasında yükselen ateşe bağlı olarak küçük çocuklarda ortaya çıkar. Beyin hücrelerinin yüksek ısıda normal çalışmayıp kontrolsüz emiriler iletmesi sonucu bilinç kapanıp, titreme-kasılmalar ortaya çıkar. Çocuğun üzerinin soyulması, ıslak havlularla serinletilmesi ya da yıkanması yoluyla ateşi düşürülerek havale durdurulabilir.
Sara-Epilepsi Nöbeti
Doğuştan ya da sonradan ortaya çıkabilen, bir grup beyin hücresinin düzensiz emirler üreterek beyinin çalışmasını geçici olarak bozması ile oluşan bir durumdur.
Bilinç kaybı, idrar kaçırma, çenenin kilitlenmesi, adalelerde kasılmalar görülür. Nöbet sırasında solunumda bozularak ağızdan köpüklü tükürük akar.
Kendiliğinden düzelene kadar kişinin dilini ısırması ve başını bir yere çarpması engellenir. Bu amaçla dişler arasına rulo yapılmış bir kumaş parçası ya da mendil konur. Baş iki el ile kontrol altına alınır, altına yumuşak destekler konur. Nöbetin sonlandığı görülünce hasta nakledilir.
Hıçkırık
Göğüs ve karın boşluğunu ayıran solunumda rol alan diafram adlı adelenin düzensiz kasılmasıyla ortaya çıkar peşpeşe ve uzun süre devam eden hıçkırık solunumu aksatır ve kişiyi rahatsız eder. Soluğunu bir süre tutturmak ya da su içirmek düzelmeyi sağlayabilir.  Başarılı olmazsa bir torba yada poşet içindeki hava kısa süre solunarak hıçkırık sonlandırılabilir.

Komalarda ilkyardım Uygulamaları



Koma

Bilinç kaybının en ileri durumu komadır. Sözlü uyaranlara ek olarak, komadaki kişi ağrılı uyarılara da cevap vermez. Kolunun kuvvetli bir şeklide cimdiklenmesine, hatta cildine batırılacak bir iğneye hiçbir tepki vermez. Beyin hücreleri canlılığını hala koruyor olmakla beraber, hiçbir uyarıya cevap çıkartamayacak ölçüde sıkıntıdadır.
Koma Nedenleri:
 - Ağır kafa darbeleri (kafada darbe izleri, nedensiz püskürür tarz kusma)
- Beyin kanamaları ve inme (cebinden tansiyon ilacı çıkabilir, yüz ve vücut simetrisi bozuktur)
- Beyin tümörleri (düzensiz, şiddetli baş ağrıları ve çeşitli belirtiler)
- Beyin zarının iltihabi hastalıkları (yüksek ateş, ciltte döküntüler)
- İlaç zehirlenmesi (etrafta boş ilaç şişesi ya da enjektör, kusmukta ilaç)
- Aşırı alkol alımı (nefesinde alkol kokusu)
- Karaciğer yetmezliği (ince, bitkin bir vücut, bazen şişmiş bir karın)
- Üre birikimi (cilt renginde değişiklik, zihinsel sorunlar, halsizlik)
- Şeker hastalığı (nefesi meyva kokar, kalp hızlı, cilt kuru ve sıcaktır, karın ağrısı kusma)
Komadaki kazazedenin özellikleri:
- Yardım isteyemez, kolayca zarar görebilir
- Dikkatli incelenmezse öldüğü sanılabilir
- Solunum ve dolaşımın bozulma riski vardır
- Soluk yolu her an tıkanabilir
- Her an kusabilir
- Göz kapağı refleksi bozulmuştur
- Öğürme ve öksürük refleksi çalışmayabilir
Komadaki kazazedeye müdahale ABC ile başlar. Solunum ve dolaşım normal ise koma pozisyonunda (yan güvenli pozisyon) tutulur ve nakledilir. Nedene uygun müdahalelerle yaşamı kurtulup, zaman içinde tamamen normale de dönebilir.





 


Elektrik Çarpmasında İlkyardım





Elektrik Çarpması


Elektrik çarpması evlerdeki pirizler-elektrikli aletlerden kaynaklanan elektrik kaçakları, enerji iletim kablolarının kopması ya da direklere tırmanılması, yıldırım düşmesi ile ortaya çıkabilir.
Deri üzerinde yanık, solunum ve dolaşım sisteminde bozukluk, bilinç kaybı sonucu düşme ve buna bağlı kırıklar elektrik çarpmasının muhtemel sonuçlarıdır. Elektrik çarpmasının damarlar üzerindeki etkisi, kalıcı, geç ortaya çıkan sorunlar yaratabilir. Tellere asılı, ya da elektrik tellerine temas halinde yerde yatarken bulunan kişide, elektrik çarpması düşünülmelidir. Bazen kazazede bayılmadan önce kablodan ayrılmayı başarmış olabilir. Kimi kısa süreli, düşük voltajlı elektrik çarpmalarında kazazedenin bilinci açık olup, cilt üzerinde dahi hiç iz bulunamayabilir.
İlkyardım Müdahalesi Üç Aşamadan Oluşur:
1. Elektrik akımı şalterden kesilmeli, bu yapılamıyorsa çıplak kablo ile kazazedenin teması iletken olmayan bir cisim kullanılarak kesilmelidir.
2. Kaza ortamında hemen ilkyardımın ABC’si kontrol edilmeli ve sağlanmalı, bilinç kaybı var ise koma pozisyonu verilmelidir.
3. Yanık varsa bakımı yapılır, fiziksel ve psikolojik olarak rahatlatılır, kazazede ayağa kaldırılmadan nakli sağlanır. Düşmeye bağlı kırık varsa tespit işleminden sonra nakil gerçekleştirilir.

Sara Nöbetinde İlkyardım



SARA (EPİLEPSİ) NÖBETİ'NDE İLK YARDIM
Hemen hepimiz sokak ve caddelerde, kalabalık ortamlarda veya işyerlerimizde aniden yere düşen, vücudunda yaygın kasılma ve titremeler gözlenen, ağzından tükürük benzeRi köpüklü salgılar çıkaran kişiler görmüşüzdür.
Böyle kişilerin etrafında biriken insanların konuşmalarından anladığımız kadarıyla, ortada sara nöbeti geçiren birisi vardır.
Gerçekte sara dediğimiz rahatsızlık, tıp diliyle epilepsi adı verilen beyindeki sinir hücrelerinden bir bölümününm diğerleri ile koordineli olarak çalışmayarak kendiliklerinden bir takım uyarılar üretmeleri sonucu oluşan bir sinir sistemi hastalığıdır.
Epilepsi nöbetleri esnasında, merkezi sinir sistemindeki koordinasyon bozukluğu nedeniyle bir takım organlar istemsiz olarak fonksiyon gösterirler. Kol vebacaklarda kasılmalar, çene kaslarında kasılma gelişebilir. Buna bağlı olarak kişi dilini ısırabilir, solunuma yardımcı kaslardaki kasılmalar soluk alma vermede düzensizlik yaratır, idrar tutmayı sağlayan kaslarda gevşeme oluştuğu için idrar kaçırma gözükür. Bilinç kaybolur ve buna bağlı olarak her türlü bilinçli algı kapanır.
Bu durumdaki bir kişinin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, hava yolunda gelişebilecek bir tıkanma yüzünden solunum durması ve kasılmalar sırsındaki istemsiz kas hareketleri yüzünden vücuttaki hareketli organlarda yaralanmalar meydana gelmesidir.
Nöbet geçiren kişiyi bu tehlikelerden korumak için;
1- Hava yolunu, başı alından geriye bastırarak açık tutmak,
2- Eğer çene kaslarındaki kasılma yüzünden çenesi kilitlenip kapanmadıysa ağız çene içine sert olmayan bir cisim sokmak, (rulo haline getirilmiş kumaş havlu gibi)
3- Başını yere çarpmasını engellemek için diğer el ile sabit tutmaya çalışmak,
4- Etraftaki kesici delici cisimleri uzaklaştırarak kol ve bacaklarını yaralamasını önlemek gereklidir.
Epilepsi nöbeti başladığı gibi kendiliğinden sonlanır. Nöbet sonrası kişi gevşemiş ve bilinci bulanık halde olur. Bazı durumlarda uykuya  bile kalbilir. Nöbet bittikten sonra kişiyi en yakın sağlık kurumuna götürmek veya 112’ yi arayarak sağlık ekibinin olay yerine gelmesini sağlamak doğru bir davranıştır.
Bu tür olaylarda, etrafta toplanan insanların nöbet geçiren kişinin ağzına kaşık, anahtarlık, tahta cisimler sokmaya çalışması, soğan koklatması,  kişiyi suyla ıslatması, kol ve bacaklarına bastırarak kasılmaları önlemeye çalışması sık karşılaşılan ama hiçbir faydası olmayan hatalı davranışlardır.
Bu tür yaklaşımları engellemek bile nöbet geçiren kişiye daha fazla yarar sağlayacaktır.
KALP KRİZİ'NDE İLK YARDIM
Kalp krizi geçiren bir kişiyle karşılaşmak, ilkyardım hakkında bilgisi olmayan herkes için sarsıcı bir deneyimdir. Öncelikle kişinin kalp krizi geçirdiğine ikna olmak, bu nedenle en sık karşılaşılan belirtileri ayırtetmek gerekir.
Kişinin soğuk, soluk ve nemli bir cildi varsa, bilinci kapalı ise, şiddetli göğüs, sırt veya omuz ağrısından şikayet ediyor ise, kaygılı ve sıkıntılı bir ruh halinde ise, tansiyonu düştüğü için ayakta durmakta güçlük çekiyorsa, solunumu düzensizleşmiş ve sıklaşmış, nabzı hızlanmış ise kalp krizinden şüphe edilmelidir.
Bu durumdaki bir kişiye yaklaşım, olay yerine derhal bir sağlık ekibi çağrılması ile beraber yürütülmelidir.
İlk olarak kişiyi sakinleştirmek, hareket etmesine izin verilmeden bulunduğu yerde yatar pozisyona getirmek, kravat, düğme, kemer, fular gibi aksesuarları gevşetmek veya çıkarmak, temiz hava almasını sağlamak için etraftaki olası kalbalığı dağıtmak iç mekanda ise pencere kapı açmak, hiçbirşey yemesine ve içmesine izin vermemek, eğer varsa daha önceden kullandığı veya yanında taşıdığı ilaçları dışında hiçbir ilaç vermemek gerekir.
Kriz geçiren kişinin sağlık ekibinin ulaşması mümkün olmayan bir yerde bulunması halinde, kişi aynı pozisyonda derhal en yakın sağlık kurumuna taşınmalıdır. Kesinlikle yürütülmemelidir.
Kapl krizi; geçiren kişi için hayati tehlike arzeden ciddi bir durumdur. Böyle bir durumda gerekli eğitimi almamış insanların ilkyardım uygulamalarından olan suni solunum ve kalp msajını uygulamaları son derece yanlıştır. Kişinin solunum ve dolaşımını doğru bir şekilde değerlendirip gerekli uygulamayı yapmak, özel bilgi ve beceri gerektirir.
Bu yüzden ilkyardım eğitimi almamış kişilerin olaya müdehaleye yaklaşımları buradaki bilgilerle sınırlı kalmalıdır.

Kırıklarda İlkyardım Uygulamaları

Yüksekten düşen, üzerine bir cisim düşen, trafik kazası geçiren kazazedelerde kırık, çıkık ve burkulmalara sıklıkla rastlanır. Kırıklar, büyük kemik kırıklarında görülebilen iç kanamalar dışında, hayatı doğrudan tehdit etmeyen olaylardır. Bununla birlikte, hatalı yaklaşımlar sonucu bir boyun ya da omurga kırığı olan kazazede felç kalabilir, kol yada bacak kemiği kırık bir kazazedede kol ve bacak damarları ve sinirleri kesilip durum ağırlaşabilir, yerine takma çabası içine girilen omuz çıkığı ameliyatla dahi düzelemeyecek hale gelebilir.
Kırık, çıkık, burkulma gibi kemik ve eklemi ilgilendiren olaylarda ilkyardımcının temel hedefi, sorunlu vücut uzantısı ya da bölümünü hareketsiz hale getirerek, kazazedenin durumunun kötüleşmesini önlemek, ağrısız ve güvenli bir şekilde naklini sağlamaktır.
Kırıklarda İlkyardım
 Kemik bütünlüğünün çarpma ya da düşme sonucu ortadan kalkmasına kırık denir. Kırık kemik parçaları cildi delerek dışarıya çıkmış ise buna açık kırık, cilt sağlam ise kapalı kırık olarak tanımlanır.
Aşağıdaki maddelerin birkaçının varlığında kırıktan şüphelenmek gerekir.
- Düşme, üzerine düşme, çarpma tarif edilmesi
- Sorunlu bölgede hareketle ya da temasla çok şiddetlenen ağrı
- İlgili vücut bölümünde şekil bozukluğu, simetrinin kaybolması
- Kırılma sırası ya da sonrasında kırık sürtünme sesinin duyulmuş olması
- Kırık bölgesinde şişlik, morarma ,
- Kol ya da bacakta kısalma
- Eklem olmayan bir yerde, eklem varmış gibi açılaşma olması
- Deriyi parçalamış kırık kemik ucunun dışarıdan görülmesi
- Hareket kısıtlılığı ya da hiç hareket ettirememe
- İlgili bölgede hissetmede azalma, uyuşma, karıncalanma
- Dolaşımda aksama sonucu soğuma
Kırığı olan, ya da kırık şüpheli kazazedeye ilkyardım uygularken, aşağıdaki ilkelere uymak gerekir:
  • - Kırık olmadığına kanaat getirilmiş bir kazazede kesinlikle yerinden oynatılmamalıdır. Kırık bölgenin hareket ettirilmesi sonucu kırık parçanın keskin kenarı etrafındaki bir damar ya da siniri kesebilir, kas dokusunu zedeleyebilir.
  • - Kazazedenin oturması ya da sağa sola kımıldamasına izin verilmez, kırık şüpheli bölge hareketsizleştirilmeden taşıma yapılmaz.
  • - Kaza ortamında hayatı tehdit eden bir zararlı etkenin bulunmadığı her durumda kırığa müdahale bulunduğu ortamda yapılır.
  • - Kırık açık kırık şeklinde ve kopuk kemik parçaları görünüyorsa parçalara dokunulmaz.
  • - Kırıklı uzvun bileğinden nabız ve bölgede kanama olup olmadığı kontrol edilmelidir.
  • - Açık kırıklarda görünen kemik parçasını içeri sokmaya, kemik uçlarım birleştirmeye, kol ya da bacakta bozulmuş şekli düzeltmeye çalışmamak gerekir.
  • - Kırıkla beraber kanama-şok belirtileri varsa öncelikle bunlara müdahale edilir.
  • - Boyun kırıklarında hatalı taşıma ve gereksiz hareketler omurilik zedelenmesi sonucu tüm vücutta felçle sonuçlanabilir. Boynun desteklenmesi ve hareketsizleştirme hayati önem taşır.
  • - Başa gelen darbeden sonra burun ve kulaktan su gelmesi; gözlük şeklinde morarma, bayılma, uyku hali, nabız ve solunum zayıflaması, gözbebeklerinde büyüklük farkı, püskürür tarz kusma, kafa kemiklerinde çökme şeklinde şekil bozukluğu varsa; kafatasında kırıkla beraber beyinde de sıkıntı var denektir. Acilen kazazedenin nakli gerekir.
  • - Sorunlu bölgenin hareketsizleştirilmesi, yani tespit edilmesi ağrıyı azaltacak, kırık uçlarının çevre dokuları zedelemesini önleyerek, kırık uçların birbirinden ayrılması ya da deriden dışarı çıkmasına engel olacaktır. Böylece iyileşme de daha kolay olacaktır.
  • - Tespit işlemi, kırık kemikleri ilgilendiren iki eklemin sert-uzun bir cismin yardımıyla hareketsiz hale getirilmesidir. Bu amaçla kullanılacak standart malzemenin bulunmadığı yerlerde ilkyardımcı pratik çözümler aramalıdır. Bir dal parçası, katlanmış gazeteler, karton kutular, baston ya da şemsiye atelle tespitte, kazak-ceket gömlek vb. eşyalar askı ile tespitte, kemer, kravat, gömlek kolu gibi eşyalar sargı olarak kullanılabilir. Hiçbir malzeme bulunamaz ise kazazedenin sağlam bacağı kırık bacağa atel olabilir


Kol ve Bacakta kırık
Çıkıklarda İlkyardım
 Bir eklemi meydana getiren kemiklerden birinin, bir dış etki sonucu normalde bulunduğu yerden ayrılmasına çıkık denir. Eklem bağlarının normalde izin vermeyeceği bir harekete zorlanan kemik bağları, aralayarak ya da yırtarak yerinden uzaklaşır.

  • - Eklemin ve vücut uzantısının görünümünde bozukluk
  • - Ağrı nedeniyle kısıtlanmış ya da tamamen ortadan kalkmış hareket
  • - Hassasiyet ve şişlik görülmesi çıkık düşündürmelidir.


Çıkmış bir kemiği, eklem boşluğuna ancak yetkili ve deneyimli bir kişi yeniden yerleştirebilir. Yetkisiz kişilerce yapılan denemeler ise damar-sinir sıkışmalarına, eklem bağlarının düzelemeyecek ölçüde tahrip olmasına, sık sık çıkığın tekrar etmesine (alışkanlık çıkığı) neden olabilir. İlkyardımcın görevi, yetkili ve deneyimli bir sağlıkçıya ulaşana kadar çıkık eklem bölgesini hareketsiz hale getirmektir. Bu amaçla askı, atel ve sargı uygulamaları
yapılır
Burkulmada İlkyardım
Eklem bağlarının kopması, ya da kısmen zedelenmesine burkulma denir. Ağrı, hassasiyet, şişlik ve morluk görülebilir. Zorlanan eklem buz torbası ve benzer uygulamalarla soğutulur. Varsa, elastik bandaj uygulanarak şişlik önlenmeye çalışılır. Zedeli eklem kullanılmadan ve hareket ettirilmeden, mümkünse yukarıda tutularak taşınır.

15 Mayıs 2011 Pazar

Kanamalarda İlkyardım


KANAMALAR
Vücudumuzda dolaşan kan, tüm doku ve organlara ihtiyaçları olan oksijeni, besin maddelerini, hormonları ve birtakım kimyasal ileticileri taşır.
Normal erişkin bir insanda toplam 5-7 litre kan vardır. Yaralanmalar sonucunda kan miktarının erişkinde % 20, çocukta %10'dan fazlasının kaybı hayatı tehlikeye sokar. Burada kanamanın miktarı kadar kanamanın hızı da önemlidir.

Kanayan damara göre kanama sınıflandırılırsa:
Atar damar kanamaları:
Atardamarlar kalbin vücuda pompaladığı kanı taşırlar, bu sebeple basıncı yüksektir. Nabız bu damarlardan alınır. Yaralanmaları halinde aralıklı, fışkırır tarzda süratle kan akar, kısa sürede çok fazla kan kaybı olur.
Toplar damar kanamaları: Vücuda dağılmış olan kanı toplayıp kalbe götüren damarlardır. Bu tür kanamalarda kan kesintisiz ve yavaş akar ve göllenme yapar.
Kılcal damar kanamaları:

 Sızıntı şeklinde akar, kendiliğinden durabilir.
Kanayan yere göre kanamalar sınıflandırılırsa:

1-Dış kanamalar:
 Vücudun dışına olan kanamalardır, açıkça görüldüğünden teşhis edilmesi kolaydır.
2-İç kanamalar:

Vücut dışına kanama olmadığından teşhis edilmesi ancak bazı belirtilere bakılarak olur.Bu belirtiler:
· Baş dönmesi, göz kararması
· Üşüme, titreme
· Soğuk terleme
· Rengin solması
· Nabzın hızlı ama zayıf atması

Kaza geçiren kişilerde bu belirtiler mevcutsa hastanın iç kanama geçirdiğinden şüphelenilir ve tedbir alınır.
Mide kanaması kanın ender görüldüğü iç kanamalardandır. Dışkılama zift gibi siyah olur. Kahve peltesi gibi kusma da olabilir.

KANAMA DURDURMA METODLARI
Elle baskı: Kanayan bölgenin üzerine kalın bir gazlı bez konur ve bunun üzerinden parmağımızla baskı yapılır. Altta kalan damar sıkışacağından kanama da azalacaktır.
Basınçlı sargı:
Kanayan bölgenin üzerine kalın bir gazlı bez konur ve bunun üzerine sıkı bir sargı yapılır. Altta kalan damar sıkışacağından kanama da azalacaktır.
Kanayan yeri kalp hizasından yukarı kaldırma: Kanayan yer kalbin üstünde tutulduğunda yer çekimine bağlı olarak yukarı giden kan az olacağından kanama da azalacaktır.

Basınç noktalarına baskı:
Atar damar kanamalarında kullanılır. Bu metodu uygulamak için, kanayan yer ile kalp arasındaki nabız aldığımız noktaya bastırılır, bu şekilde noktanın altında bulunan atardamar sıkıştırılmış olur. Kanayan yere giden kan miktarı azalacağından kanama azalır.
Kol ve bacaklardaki kanamalarda bu metotlardan birkaç tanesini birden kullanabiliriz.
Bu metotlarla durmayan kol ve bacak kanamalarında son çare olarak turnike kullanılır.

TURNİKE
6 - 8 cm. eninde, yumuşak ve elastik bir malzeme ile kol ve bacakların tek kemikli bölgelerinde kanayan damarın sıkıştırılması şeklinde uygulanır. Tek kemikli bölgeler: Dirsek ile omuz arası ve diz ile kalça arasıdır. Uygulama da şu noktalara dikkat etmemiz gerekir.
Turnike 20 dakikada bir 5-10 saniye gevşetilir ve takılı kaldığı toplam zaman 2 saati aşmamalıdır.
Kanaması olan kişi üşüyebilir ve üstünü örtmenizi isteyebilir, üstü örtülür ancak turnikenin üstü örtülmez
Turnike takılan kişinin görünen bir yerine "T" işareti konur ve turnikenin takıldığı saat not edilir.

Burun Kanamaları:
Burun kanamaları %90 ön taraftadır ve genellikle tek burun deliğinden gelir. Sebepleri çoğunlukla enfeksiyonlar veya buruna gelen darbelerdir.
Hasta oturtulur, baş hafif öne doğru eğilir,
Burnun köküne buz tatbik edilir,burun kanatlarına baş ve işaret parmağı ile 5-10 dakika devamlı baskı yapılır.

Avuç içi Kanamaları:
İnatçı kanamalardır. Avuç içine temiz bir rulo bez konur. El yumruk yapılarak sıkılır ve kalp seviyesinin üzerinde tutulur.

Sindirim Yolu Zehirlenmeleri





Sindirim Yolu Zehirlenmeleri
Ağız yoluyla alınan her türlü zehir etkisi yapan maddelerle meydana gelirler; bayat besinler, ilaçlar, alkol, korozif (yakıcı, tahriş edici) maddeler ya da alerjik etki yapan maddeler vb.

İlkyardım:
* Eğer zehrin alınması üzerinden henüz 30 dakika geçmemişse, o zaman kusturulur.

   KUSTURMAK İÇİN:
  - Tercih edilen kişinin kendi parmağı ile küçük dilini dolayısıyla  da öğürme refleksini uyararak kusmasını sağlamaktır,
  - Sıcağa yakın ılık su içirerek de kusturma sağlanabilir (kişi bardağı kendisi tutarak içmelidir! başkası tarafından içirilmemelidir!).

   KUSTURULMAYACAK  DURUMLAR:
  - Asit veya bazik madde (korozif madde) içeren sıvılar içilmişse,
  - Petrol ürünleri içilmişse,
  - Bilinci kapalı ise.

* Kusturulduktan sonra soğuk veya sıcak olmayan su içirilir, kusturulmayacak durumlarda da yine su içirilir.
* Hastaneye götürülür, özellikle korozif madde içmiş kişilerin mutlaka hastane tedavisine gereksinimleri vardır:
* Ne yapılacağına karar  verilemeyen durumlarda mutlaka ZEHİR DANIŞMA MERKEZİ  aranmalıdır. Merkez aranmadan önce aşağıdaki bilgiler toplanmalıdır:
  - Zehirlenme ne ile meydana geldi, kutu veya prospektüs varsa yanınızda olmalı,
  - Kutudaki / şişedeki miktar ne kadar kalmış, daha önce ne kadarmış, çevreye saçılmış mı?
  - Zehir ne zaman alınmış, hastanın durumu nasıl?

Deri Yolu Zehirlenmelerinde Uyganlaması Gerekenler

 

Deri Yolu Zehirlenmeleri

Kremler, tozlar, sıvılar ile temas sonucu, ya da ısırma, sokma, enjeksiyon ile meydana gelir. Etkilenme durumuna göre yerel veya genel  belirtiler görülebilir.
İlkyardım:
* Etken madde krem veya  toz şeklindeyse, bol akan su ile yıkanır; yara varsa üzeri steril gazlı bezle kapatılır.
* Yerel belirtiler giderek yayılıyor ve genel belirtiler görülüyorsa, kişi derhal bir sağlık kuruluşuna götürülür. (Kişide gelişmekte olan alerjik  şoka karşı sağlık kuruluşunda semptomatik tedavi uygulanmalıdır, aksi halde kişi kaybedilebilir. Hastaneye götürürken bilinç kapanırsa koma pozisyonu verilir veya ABC nin devamlılığı sağlanır.)

Kedi ve Köpek Isırmaları: KUDUZ tehlikesi vardır. Bu gibi durumlarda ısırılan yer ilk önce bol su ile sabunlanıp köpürtülerek en az 5 dakika yıkanır.
Aşı yaptırılır. Mümkünse hayvan gözetim altında tutulur, eğer 10 gün içinde ölürse aşıya devam edilir, 10 günü geçmesine rağmen hayvan ölmemişse, aşıya gerek yoktur. Hayvan bulunamamışsa, aşı mutlaka yaptırılmalıdır.

Yılan Sokması: İki derin diş izi yılanın zehirli olduğunu gösterir. Bu durumda sokulan yerin altından ve üstünden venöz turnike yapılarak, zehrin dolaşıma katılımı yavaşlatılır. Ağzında yara ve çürük dişi olmayan bir kişi yara yerinden zehri emip tükürebilir. Organ hareketsiz halde ve sarkıtılarak tutulur. Kişi mümkün olduğunca sakin tutulmaya çalışılmalıdır. Hastaneye götürülmelidir ve tetanos aşısı yaptırılmalıdır.
VENÖZ  TURNİKE: Enli kumaş veya kravat, yılanın soktuğu yerin hemen altından ve üstünden bağlanır. Ancak dolaşım engellenmeyecek şekilde bağlanmalıdır. Bunun için bacakta ise ayak, kolda ise el parmaklarına bakılır morarma varsa, hemen gevşetilir.  

Akrep Sokması: Sokulan yere amonyak veya su ile bulamaç yapılmış yemek karbonatı sürülebilir. Venöz turnike uygulanabilir. Hastaneye götürülmelidir.

Arı Sokması: Sabunlu su ile yıkanabilir veya antiseptik ile silinebilir. İğne çıkarılabilecek durumdaysa cımbızla çıkarılır aksi halde, zorlanmaz.
Yerel belirtiler genel belirtilere dönüşüyorsa, vakit kaybedilmeden hastaneye götürülmelidir.

Deniz Kestanesi Batması: Bu durumda organ (genelde ayak), yanmayacak şekilde dayanabileceği kadar (45° C) sıcak su içine daldırılarak, 20-30 dakika (ağrı dininceye) kadar bekletilir. Sıcak dikeni eritir.

Yaralanma ve Çeşitleri Nelerdir ?

 

YARALANMALAR

  1. Yaralanma(Açık ve Kapalı) Nedir?
  2. Göz Yaralanmaları
  3. Baş Yaralanmaları
  4. Göğüs Yaralanmaları
  5. Karın Yaralanmaları
  6. Omurga Yaralanmaları
YARALANMA:

Deri ve derialtı dokularının hasarına YARA denilmektedir. Yaralanmalarda genellikle ağrı ve fonksiyon kaybı vardır.
Yarayı açık ve kapalı olmak üzere iki başlık altında inceleyebiliriz. Her türlü açık yara enfeksiyon için açık bir kapı demektir.
O nedenle yaraya hemen müdahale edilmelidir.

KAPALI YARALANMALAR:

Üstteki deri tabakasında herhangi bir hasar, yani doku kaybı olmamasına rağmen darbe nedeniyle deri altındaki dokularda meydana gelen kanamalarla karakterize yaralanmalardır. Ekimoz ve hematom olarak sınıflandırılabilirler.

Ekimoz: Deri altındaki sınırsız kanamalar sonucu oluşan morarma ve çürüklerdir.

Hematom: Deri altındaki sınırlı kanamalardır, diğer adıyla kan toplanmasıdır. Hematom sadece yumuşak doku yaralanmalarında görülmez; kırıklardan  veya herhangi bir damar yaralanmasından sonra da görülebilir.


Kapalı yaralanmalarda  ilkyardım:
Kapalı yaralanmalarda ilkyardım, soğuk uygulama, dinlendirme ve yüksekte tutma şeklindedir. Bir havluya sarılmış buz torbası, etkilenen alana yerleştirildiğinde kanamayı azaltacaktır. Aradan saatler geçtikten sonra soğuk uygulamanın yararı olmayacağından, emilimi hızlandırmak ve ağrıyı azaltmak üzere sıcak uygulama önerilmektedir. Etkilenen kısım, günde bir kaç kez ılık-sıcak arası suya 10-15 dakika daldırılır veya sıcak su ile nemlendirilmiş havlu ile sarılır.


AÇIK  YARALANMALAR:

SIYRIK (Abrezyon): Derinin sert ve pürtüklü bir yüzeye sürtünmesi sonucu oluşan yüzeysel yaralanmalardır. Yaralanan kısımdan kan sızabilir. Oldukça ağrılı olabilirler. Sıyrıklar, varsa antiseptikle silinebilir yoksa sabunlu su ile yıkanıp kuru ve temiz tutuldukları sürece daha çabuk iyileşirler. Ancak, kirli veya ıslak bir iş yapılacaksa yara mutlaka kapatılmalıdır.

KESİK (Laserasyon): Keskin ve düzgün yüzeyli nesne ile meydana gelir. Kesilmiş düzgün veya parçalı bir yara oluşur. Kesik şeklindeki yara deri altındaki dokuya, kasa, sinire ve kan damarlarına kadar derinleşebilir.
Kesik yaranın kenarları antiseptikle silinir ve yara ağzı ucuca getirildikten sonra üzeri steril gazlı bezle kapatılarak, yaralı hastaneye götürülür.

YIRTIK; KISMİ KOPUK (Avülsiyon): Derinin bir parçası ya tamamen kopmuştur ya da küçük bir kısmı ile bağlı kalmıştır. Genelde çok kanarlar. Bu tip yaralanmalarda kısmen yada tam kopmuş olan deri (flap), yaranın üzerine, normal yerine yerleştirilmeli, daha sonra üzeri steril pansumanla kapatılmalıdır. Yaralı hemen hastaneye götürülmelidir.

DELİNME: Bıçak gibi kesici-delici aletler veya kurşun gibi nesnelerle meydana gelir. Yara girişi küçük olduğundan, dışa kanama genellikle önemli değildir. Ancak derindeki dokulara önemli zarar verebilirler. Eğer bu yaralanma göğüs veya karında ise öldürücü olabilir.

Açık Yaralanmalarda İlkyardım:
* Kanamayı durdur.
* Yaranın daha fazla kirlenmesini önle ( yara bandı veya steril gazlı bezle kapatarak).
* Yaralı kısmın hareket etmesini önle; dinlendir.
*  Yara çok kirli ise mutlaka pansumanla kapatılmadan önce bulunabilecek en temiz su ile yıkanmalıdır. Bulunabilecek en temiz su : elimizin altında çaydanlıkta kalmış kaynamış ve soğumuş su, yoksa musluk suyu ya da şişe içinde satılan sular kastedilmektedir.
* Eğer açık yara, kirli-paslı metal veya toprakla temas etmişse, mutlaka TETANOS SERUMU  ve/veya AŞISI yaptırılmalıdır.

* Yarada yabancı cisim varsa (Yabancı cisim batmışsa);
   - Yabancı cisimleri çıkarmaya çalışmayın
   - Yabancı cismi sabitlemek üzere kalın pansuman malzemesi kullanın
   - Hastayı vakit kaybetmeden hastaneye götürün

* Organ kopması söz konusu ise:
Mutlaka temiz, nemli ve soğukta muhafaza edilerek hastaneye götürülmelidir. ( Asla ıslatılmaz ve dondurulmaz ! )
Bunun için;
1-  Kopan organ, nemli steril gazlı beze (yoksa en temiz su ile ıslatılarak iyice sıkılmış en temiz kumaş parçasına) sarılır.
  2-  Delik olmayan bir naylon torbaya konularak ağzı sıkıca kapatıldıktan sonra, bu naylon torba:
3-  Buzlu su içine konarak, hastayla birlikte hastaneye götürülür. Burada önemli olan nokta: organın dondurulmadan ve ıslatılmadan hastaneye ulaştırılmasıdır. O nedenle organ doğrudan su içine veya buz üzerine konmaz !

Hasta ve kopan organ uygun koşullarda 6-12 saat içinde hastaneye yetiştirildiğinde; organın eski işlevlerini aynen yerine getirme olasılığı çok yüksektir.
 

10 Mayıs 2011 Salı

Donan Kişinin Bilinci Açıkçasa Uygulunması Gereken Tedavi Yöntemleri

Yılan Sokmasında Yapılması Gerekenler

Arı Sokmasında Dikkat Edilecek Hususlar

Tansiyon Nasıl Ölçülür ?

Bandaj Nasıl Sarılır ?

Yaraya Pansuman Nasıl Yapılır ?

İlk Yardım Çantasında Bulunması Gerekenler

Yanıklarda İz Kalmaması İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler

Şoka Girmiş Kişiye İlk Müdahale

Akrep Sokması Durumunda Ne Yapmalıyız?

Tansiyonu Düşen Kişiye Nasıl İlk yardım Yapılır?

Suni Solunum Nasıl Yapılır?

Hava Yolunu Açmak İçin Baş-Çene Pozisyonu Nasıl Verilir?


Bilinci kapalı bütün hasta/yaralılarda solunum yolu kontrol edilmelidir. Çünkü dil geriye kayabilir yada herhangi bir yabancı madde solunum yolunu tıkayabilir. Ağız içi kontrol edilerek temizlendikten sonra hastaya baş-çene pozisyonu verilir.
Bunun için ;
  • Bir el alına yerleştirilir,
  • Diğer elin iki parmağı çeneye yerleştirilir,
  • Baş geriye doğru itilir.
  • Böylece dil yerinden oynatılarak hava yolu açıklığı sağlanmış olur.
                                     

Solunum Ve Kalp Durması Nedir?





Solunum ve kalp durması nedir?
√ Solunum durması :
• Solunum hareketlerinin durması nedeniyle vücudun yaşamak için ihtiyacı olan oksijenden yoksun kalmasıdır.


• Hemen yapay solunuma başlanmaz ise bir süre sonra kalp durması meydana gelir.


√ Kalp durması:
• Bilinci kapalı kişide büyük arterlerden nabız alınamaması durumudur.


• Kalp durmasına 5 dakika içinde müdahale edilmezse dokuların oksijenlenmesi bozulacağı için beyin hasarı oluşur.


Temel Yaşam Desteği nedir?
• Hayat kurtarmak amacı ile hava yolu açıklığı sağlandıktan sonra,


o solunumu ve / veya kalbi durmuş kişiye yapay solunum ile akciğerlerine oksijen gitmesini,


o dış kalp masajı ile de kalpten kan pompalanmasını sağlamak üzere yapılan ilaçsız müdahalelerdir.


• Temel yaşam desteğine başlarken eğer çevrede biri varsa hemen 112 aratılmalıdır.


• Boğulmalarda, bilinçsiz olan bebek ve çocuklarda ilkyardımcı yalnız ise 30:2 kalp basısı uygulamasını 5 tur tekrarından sonra kendisi yardım (112) çağırmalıdır

İlk Yardım Nedir Uygulanmasında Dikkat Edilecek Husular Nelerdir?


lkyardım nedir?
Herhangi bir kaza veya yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda, sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar, hayatın kurtarılması yada durumun kötüye gitmesini önleyebilmek amacı ile olay yerinde, tıbbi araç gereç aranmaksızın, mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamalardır.

Acil tedavi nedir?

Acil tedavi ünitelerinde, hasta/yaralılara doktor ve sağlık personeli tarafından yapılan tıbbi müdahalelerdir.

İlkyardımcı kimdir?

İlkyardım tanımında belirtilen amaç doğrultusunda hasta veya yaralıya tıbbi araç gereç aranmaksızın mevcut araç gereçlerle, ilaçsız uygulamaları yapan eğitim almış kişi yada kişilerdir.

İlkyardım ve acil tedavi arasındaki fark nedir? Acil tedavi bu konuda ehliyetli kişilerce gerekli donanımla yapılan müdahale olmasına karşın, ilkyardım bu konuda eğitim almış herkesin olayın olduğu yerde bulabildiği malzemeleri kullanarak yaptığı hayat kurtarıcı müdahaledir.
İlkyardımın öncelikli amaçları nelerdir?
• Hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak,
• Yaşamsal fonksiyonların sürdürülmesini sağlamak,
• Hasta/yaralının durumunun. kötüleşmesini önlemek,
• İyileşmeyi kolaylaştırmak.
İlkyardımın temel uygulamaları nelerdir?
İlkyardım temel uygulamaları Koruma, Bildirme, Kurtarma (KBK) olarak ifade edilir.
Koruma:
Kaza sonuçlarının ağırlaşmasını önlemek için olay yerinin değerlendirilmesini kapsar. En önemli işlem olay yerinde oluşabilecek tehlikeleri belirleyerek güvenli bir çevre oluşturmaktır.
Bildirme:
Olay / kaza mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde telefon veya diğer kişiler aracılığı ile gerekli yardım kuruluşlarına bildirilmelidir. Türkiye'de ilkyardım gerektiren her durumda telefon iletişimleri, 112 acil telefon numarası üzerinden gerçekleştirilir.
Kurtarma (Müdahale):
Olay yerinde hasta / yaralılara müdahale hızlı ancak sakin bir şekilde yapılmalıdır.
112’nin aranması sırasında nelere dikkat edilmelidir?
• Sakin olunmalı yada sakin olan bir kişinin araması sağlanmalıdır.
• 112 merkezi tarafından sorulan sorulara net bir şekilde cevap verilmelidir;
• Kesin yer ve adres bilgileri verilirken, olayın olduğu yere yakın bir caddenin yada çok bilinen bir yerin adı verilmelidir,
• Kimin, hangi numaradan aradığı bildirilmelidir,
• Hasta/yaralı(lar)ın adı ve olayın tanımı yapılmalıdır,
• Hasta/yaralı sayısı ve durumu bildirilmelidir,
• Eğer herhangi bir ilkyardım uygulaması yapıldıysa nasıl bir yardım verildiği belirtilmelidir,
• 112 hattında bilgi alan kişi, gerekli olan tüm bilgileri aldığını söyleyinceye kadar telefon kapatılmalıdır.

İlkyardımcının müdahale ile ilgili yapması gerekenler nelerdir?

• Hasta / yaralıların durumunu değerlendirmek (ABC) ve öncelikli müdahale edilecekleri belirlemek
• Hasta/yaralının korku ve endişelerini gidermek
• Hasta/yaralıya müdahalede yardımcı olacak kişileri organize etmek
• Hasta/yaralının durumunun ağırlaşmasını önlemek için kendi kişisel olanakları ile gerekli müdahalelerde bulunmak
• Kırıklara yerinde müdahale etmek
• Hasta/yaralıyı sıcak tutmak
• Hasta/yaralının yarasını görmesine izin vermemek
• Hasta/yaralıyı hareket ettirmeden müdahale yapmak
• Hasta/yaralının en uygun yöntemlerle en yakın sağlık kuruluşuna sevkini sağlamak (112) (Ancak, ağır hasta/yaralı bir kişi hayati tehlikede olmadığı sürece asla yerinden kıpırdatılmamalıdır.)
İlkyardımcının özellikleri nasıl olmalıdır?
Olay yeri genellikle insanların telaşlı ve heyecanlı oldukları ortamlardır. Bu durumda ilkyardımcı sakin ve kararlı bir şekilde olayın sorumluluğunu alarak gerekli müdahaleleri doğru olarak yapmalıdır. Bunun için bir ilkyardımcıda aşağıdaki özelliklerin olması gerekmektedir:
• İnsan vücudu ile ilgili temel bilgilere sahip olmak,
• Önce kendi can güvenliğini korumak,
• Sakin, kendine güvenli ve pratik olmak,
• Eldeki olanakları değerlendirebilmek,
• Olayı anında ve doğru olarak haber vermek (112’yi aramak),
• Çevredeki kişileri organize edebilmek ve onlardan yararlanabilmek,
• İyi bir iletişim becerisine sahip olmak.
Hayat kurtarma zinciri nedir?
Hayat kurtarma zinciri 4 halkadan oluşur. Son iki halka ileri yaşam desteğine aittir ve ilkyardımcının görevi değildir.
1.Halka - Sağlık kuruluşuna haber verme
2.Halka - Olay yerinde yapılan Temel Yaşam Desteği
3.Halka - Ambulans ekiplerince yapılan müdahaleler
4.Halka - Hastane acil servisleridir
İlkyardımın ABC si nedir?Bilinç kontrol edilmeli, bilinç kapalı ise aşağıdakiler hızla değerlendirilmelidir:
A Hava yolu açıklığının değerlendirilmesi
B Solunumun değerlendirilmesi ( Bak-Dinle-Hisset)
C Dolaşımın desteği (Kalp Masajı)

Pilates ile Sağlıklı Yaşam

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Üzüm Suyu, Anne Sütü Gibi Etkiye Sahip

Üzüm suyu, anne sütü gibi

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Aysun Çetin üzüm ve özellikle çekirdeğinin her derde deva olduğunu, anne sütünün yetmediği durumlarda bebeklere ’Bitkisel süt’ olarak adlandırılan üzüm suyunun verilebileceğini söyledi.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapan Yrd.Doç. Dr. Aysun Çetin "Üzüm suyu, özellikle bebeklerin beslenmesinde anne sütü yetmediği durumlarda tavsiye edilen çok değerli bir gıda maddesidir. Bu nedenle diğer bir adı da bitkisel süttür" dedi. Üzüm ve üzüm çekirdeği başta olmak üzere antioksidanlar, kanser biyokimyası, kök hücre biyolojisi, fitoterapi, antiaging ile ilgili bilimsel yayın ve bildirileri bulunan, 2004 yılında Türk Hematoloji Derneği Genç Araştırmacı Ödülünü, 2008 ve 2010 yıllarında ise Gevher Nesibe Bilimsel Araştırma Teşvik Ödüllerini kazanan Yrd.Doç.Dr. Çetin şu bilgileri verdi: "Üzüm suyu, özellikle bebeklerin beslenmesinde anne sütü yetmediği durumlarda tavsiye edilen çok değerli bir gıda maddesidir. Bu nedenle diğer bir adı da bitkisel süttür. Üzüm suyu, litrede yaklaşık 150 gram şeker içer­mekte olup, bu şekerin çoğunluğunu glikoz ve fruktoz, az miktarını ise sukroz oluşturmaktadır. Son zamanlarda üzümün bolca bulunduğu Fran­sa ve İtalya’da üzüm çekirdeği tüketilmesini doktorlar yaygın bir şekilde öneriyor. Bu ülkelerdeki doktorlar üzüm çekirdeğini, beyne ve kalbe giden kan akımını düzenlemek için, varis, ciltteki bazı renk bozuklukları, kol ve bacaklarda karıncalanma, diş etlerinde kanama, glokom, hemoroit, fazla âdet kanaması ve damar sertli­ğine karşı tedavide tavsiye ediyor. Üzüm çekirdeği özütü vücut tarafından kısa sürede hızla emilir ve hiçbir yan etkiye neden olmaz. ABD New York Long Island Üniversitesi’nde deney hayvanları üze­rinde üzüm çekirdeğinin güvenirliliği test edilmiş ve her­hangi bir yan etkiye rastlanmamıştır. Taze olarak tüketimi dışında üzüm çekirdeği günde bir avuç kuru üzüm yenilerek de üzüm çekirdeği alınabilir. Ya da 1 tatlı kaşığı üzüm çekirdeği tozu bal ya da yoğurtla karıştırılıp alınabilir. Açıkta satılan öğütülmüş üzüm çekirdeği kullanmaktan ka­çınılmalıdır. Havayla temas etmesi üzüm çekirdeği tozunun sterilize özelliğini kaybetmesine neden olabilir. Üzüm çekirdeği tozu öğütüldükten sonra iyice kurutulup hava almayacak şekilde paketle­nirse dayanma süresi en az bir yıldır. Öğütülmüş tozlar havayla temas ettiği zaman toksik maddeler açığa çıkması sonucu tadında acılaşma meydana gelebilir. Bu nedenle satın aldığınız üzüm çekirdeği tozunun paketini açtıktan sonraki raf ömrü en fazla iki aydır. Çekirdeği alıp evde kahve değirmeninde taze olarak öğütmek ve bu şekilde tüketmek daha sağlıklı olduğu için önerilir. Çekirdeğin öğütmediğiniz kalan kısmını tazeliğini ve etkisini kay­betmemesi için buzdolabında ışık görmeyecek ve hava almayacak şekilde muhafaza etmeniz gerekir. Üzüm çekirdeğinin, kozmetik alanında üzüm çekir­deği kremi, şampuan, sabun gibi kullanılan şekil­leri de vardır."

Bebeklerde Demir Eksikliği Zeka Geriliğine Yol Açıyor

Demir eksikliği zeka geriliğine yol açıyor

Dokulara oksijen taşınmasına yardımcı olan demir, 0-3 yaş arası bebeklerde özellikle beyin gelişiminin en önemli parçası. Bebeğin demir depolarının yeterli olmaması, dokulara yetersiz oksijen gitmesine yol açıyor ve bu durum beyin gelişimini sekteye uğratıyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hilmi Apak, demir eksikliği gelişen bebeklerde ortaya çıkan sorunları anlattı.
* Demir eksikliğinin nedenleri neler?
Başlıca nedeni, yetersiz beslenme.  Aslında demirin ilk kaynağı annedir. Anne hamileliğinin son üç ayında bebeğe ilk altı aya kadar yetecek demiri verir. İlk altı ayda da anne sütüyle miktarı az ama emilim oranı yüksek demiri karşılar.
Daha sonra demiri ek gıdalarla alırız. Süt çocuklarında en önemli demir eksikliği nedenleri bu kaynakların olmamasıdır. Altı aydan sonra azalan anne sütünün yerine bebeğin kilo alımının devamını sağlamak için mama yerine başka besin verilmesi de sıklıkla rastlanan demir eksikliği nedeni.

* Günlük demir ihtiyacı ne kadardır?
7-12 aylık bebeklerin demir ihtiyacı kilo başına bir miligramdır. Günde yarım litre devam maması içen bebekler bu ihtiyacının yarısını alabilir. Diğer yarıysa doğru seçilmiş ek besinlerden alınmalıdır. Bu ek besinler kesinlikle bisküvi, pirinç unu olmamalıdır.
* Demir eksikliğinin yol açtığı başlıca sorunlar nelerdir?
Demir, vücutta dokulara oksijen taşınmasına yardımcı olan elementtir. Eksikliğinde dokulara az oksijen taşınması, gelişim geriliğine neden olur. Bu sorunun özellikle çocuğun en hızlı büyüme dönemi olan 0-3 yaş aralığına denk gelmesi, çok ciddi sorunlara yol açar. Demir eksikliğinin en önemli sonucu  gelişimin olumsuz etkilenmesi. Demir eksikliği olan bebeklerde ve çocuklarda zeka gerilikleriyle  algılama bozuklukları olur.
* Tedavi edilmediğinde ne olur? 
Zeka seviyesinde düşüşler olduğunu gösteren pek çok klinik çalışma var. Bu eksiklik uzun süre fark edilmezse zeka katsayısındaki düşüklük kalıcı olabilir.
* Demir eksikliği belirti verir mi?
Bebeklerde önceleri iştahsızlık, daha sonraları yorgunluk görülür. İlerleyince de kansızlık ortaya çıkar. Kansızlık olmadan  önce demir eksikliği başlamıştır.
* Eksiklik nasıl saptanır?
Rutin kontrole ya da aşıya getirilen    bebeğin beslenmesi sorulur. Bebek yanlış beslenmişse, iştahsızlık ve tembellik varsa, sık hastalanıyorsa hekim kan sayımı isteyebilir. Kan sayımında demir düzeyine ve vücudun demir depolarına bakılır.
Takviyeye ne zaman başlanmalı?
Erken doğanlara ikinci aydan sonra diğer bebeklere dört aylıktan itibaren demir verilmesi gerekir. İnek sütü kullanımına ya da beslenme bozukluğuna bağlı eksiklikte ilaç tedavisi çocuğun kilosuna göre en az 3.5 en fazla 5-6 ay devam eder.
PEKMEZ DEMiR iHTiYACINI KARŞILAMAZ
İlk altı aydan sonra bebeğin demir ihtiyacı artar. Anne sütü yetersizse, demir bakımından zengin devam sütleri tercih edilmeli.  Avrupa Beslenme Komitesi ve Sağlık Bakanlığı, anne sütü yetersizliğinde devam sütlerini öneriyor. Ayrıca demir açısından zengin ek besinler verilmeli. Ancak bu besinlerin hazırlanmasında hayvansal demirin önemi büyüktür. Ülkemizde demir ihtiyacını pekmezden karşılamak gibi bir alışkanlık da var. Oysa pekmez gibi gıdalar aşırı tüketilirse normal beslenme alışkanlığı gelişmez.

Bebeklerde Diş Temizliği

Bebeğinizin dişini temizlemeyi ihmal etmeyin

Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Durmuş, diş sağlığı konusunda toplumun gün geçtikçe daha da bilinçlendiğini ancak halen bazı şeylerin yanlış bilindiğini belirtti.
Diş temizliğinin ilk dişler ağızda görüldüğü 6 aylıkken yapılmaya başlanması gerektiğini ifade eden Durmuş, "İlk süt dişleri çıkmaya başladıktan sonra bebek biberonla beslenmeye, katı ya da sıvı gıdalar almaya başlıyor. Bu gıdalar da genelde şeker ve asit içerdiği için narin olan süt dişlerine ilerleyen dönemlerde zarar verebilir, çürümelerine neden olabilir" dedi.
 -DİŞ TEMİZLİĞİ 6 AYLIKKEN BAŞLAMALI-
Durmuş, bu nedenle biberonun şekere batırılmasının çok zararlı olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Bebek 6-8 aylıkken dişlerde temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişler en azından çiğneme yüzeyleri temiz bir tülbent ya da gazlı bez ıslatılarak silinmeli. Anneler 4-5 yaşına kadar bebeklerinin bu diş bakımlarını yapmalı. Tülbentle başlayan diş temizlikleri ilerleyen dönemlerde çok yumuşuk diş fırçalarıyla devam edebilir. Ayrıca her türlü gıda alındıktan sonra çocuğa su içirilmesi de diş sağlığı için önemli."
Düzenli temizliği yapılmayan süt dişlerinin çocuk yaşta kaybedilebildiğini anlatan Durmuş, süt dişlerinin çürümesi sonucunda da daha sonra çıkacak olan alttaki daimi dişlerin de farklı yerlerde çıkabildiğini, bunun da çapraşıklıklara, bozukluklara neden olduğunu bildirdi.
-"ÇÜRÜYEN DİŞLER ÇENE BOZUKLUKLARINA NEDEN OLABİLİR"-
Durmuş, daimi dişlerin süt dişlerinin rehberliğinde çıktığını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Çocuk erken yaşta süt dişlerini kaybederse alttaki daimi dişler istedikleri yönde çıkabilir. Hatta bazı dişler gömülü kalabilir, çıkmayabilir. Çıkmadığı zaman yandaki dişler o tarafa kayar. O zaman da alt ve üst dişler kapanışta ciddi bozukluklara neden olur. Bu da eklem bölgelerinde çene gelişiminde sıkıntı yaratabilir. Dişlerde kapanış bozukluğu olduğu zaman çenelere farklı kuvvetler geliyor. Bunun sonucunda da çene gelişiminde sorunlar ortaya çıkabiliyor. Çene bozuklukları olabiliyor."
Bu nedenle çürümeye başlayan süt dişinin çekilmemesi ve dolgusunun yapılması gerektiğini dile getiren Durmuş, süt dişlerinde çürümelerin çok ciddi enfeksiyonlara neden olabildiğini, özellikle üst çenede oluşan iltihaplarda hastalığını beyine gitme ihtimali olduğunu, bu gibi durumlarda mutlaka uzman hekime görünülmesi gerektiğini bildirdi.

Çocuklarda İlk Diş Muayenesinin Önemi

Haber Gorsel

Çocuklarda diş ve diş eti problemlerinin çok erken dönemlerde başlayabileceği, ileride yaşanacak daha büyük problemlerin önlenmesi açısından bebeğin ilk dişleri çıktığı andan itibaren 6 ay içinde mutlaka diş hekimine muayene ettirilmesi gerektiği bildirildi.
Amerikan Çocuk Dişhekimliği Akademisi’nce (American Academy Of Pediatric Dentistry - AAPD) yayımlanan makalede, çocuklarda henüz çürük ve ağrı olmadan diş hekimiyle tanıştırıp rutin kontrollerinin yapılmasıyla, diş çürükleri ya da kayıpları oluşmadan tedavinin, hem çocuk hem de hekim açısından daha kolay olmasının sağlanacağı belirtildi.
Makalede, çocukların süt dişlerinin de tıpkı kalıcı dişler gibi tedavi edilmesi gerektiği, çünkü "Nasılsa değişecek" diye bu dişlerin çekilmesinin ya da tedavi edilmemesinin daha büyük problemlere sebep olacağı bildirildi.
Çürük dişleri olan ya da dişi çekilen çocukların beslenmesinde sorunlar yaşanacağı, dolayısıyla gelişimine olumsuz etki yapacağı, çene gelişimini etkileyeceği, konuşma güçlüğü yaşanmasına yol açacağı, bazı harflerin yanlış telaffuzunun alışkanlık haline gelerek, ömür boyu bu şekilde devam etmesine yol açacağı, çürük ya da eksik dişleri olan çocukların çirkin göründüklerini düşünerek psikolojik rahatsızlık duyabileceği, en önemlisi de alttan gelen kalıcı dişlerin yerini koruma işlevini yitireceği uyarısı yapıldı.
Hekime götürülecek çocuğu tedavi konusunda doğru bilgilendirmenin önemine işaret edilen makalede, anne ve babanın diş hekimini bir "korku" unsuru olarak kullanmaması gerektiği vurgulandı.
Bebeklerin ilk dişlerinin çıkmasıyla birlikte silinerek temizlenmeye başlanması, arka dişlerinin çıkmasıyla da diş fırçası kullanımına, 3 yaşından itibaren de diş macunu kullanımına geçmek gerektiği, zira diş fırçalama alışkanlığının çocukluk döneminde kazanılacağı ifade edildi.
-"DİŞÇİ KORKUSU ÖĞRENİLEN BİR KORKU"-
Diş Hekimi Gülbin Ekmekçi Bangi, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türk Diş Hekimleri Birliği verilerine göre, Türkiye’de 5 yaşına kadar olan çocukların yalnızca yüzde 30’unda hiç çürük diş görülmediğini hatırlatarak, "Genellikle çocuklar, süt dişleri dökülecek diye diş hekimine getirilmiyor. Bu yüzden de çürükler oluştuğu zaman geç kalınmış oluyor. Oysa çocuklarda çürük görülme sıklığı çok yoğun. Ve çocuklar çürüğün başlangıcındaki soğuk sıcak hassasiyeti gibi safhaları algılayamadıkları için de daha ileriki safhalarda ağrıyla bize geliyor. O zaman da çocuğa müdahale etmek zorlaşıyor" dedi.

Bebekleri Emzirirken Korunmak

Emzirirken korunmak

Doç. Dr. Arda Lembet  - Kadın hastalıkları ve Doğum uzmanı  / Femical Kadın Sağlığı Merkezi
Emzirmenin ilk altı ay içerisinde gebeliğe karşı koruyucu olduğu birçok çalışmada ortaya konmuştur. Emzirme eylemi sonucunda salgılanılan prolaktin hormonu kadınlarda yumurtlamayı baskılayarak gebelik oluşumuna engel olmaktadır. Prolaktin hormonunun kandaki seviyesi emzirmenin sıklığı ve süresi ile doğru orantılıdır. Emzirmenin gebelikten koruyucu etkisi, özellikle ilk altı ayda, günde en az 6-8 kez düzenli emziren ve ek gıdaya geçilmeyen durumlar için geçerlidir. Düzenli emzirmeyen ve ek gıdaya geçen kadınlardaki prolaktin seviyesi gebelikten korumaya yeterli olmayabilir ve diğer korunma yöntemleri devreye sokulmalıdır.
Emzirme döneminde en sık kullanılan korunma yöntemleri hormonal yöntemler ve bariyer yöntemlerdir.
Doğum kontrol hapları genellikle hem östrojen hem de progesteron içerirler. Bu hapların içerdiği östrojenin anne sütü üzerine olan olumsuz etkisi mevcuttur ve lohusalık dönemindeki olası damar pıhtılaşma bozukluğu riskini arttırabilmektedir. Sadece progesteron içeren haplar ise anne sütünün içeriğini ve miktarını azaltmamasından dolayı güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak bu haplara doğumdan altı hafta sonra başlanması gerekmektedir.
Korunma yöntemlerinden olan aylık iğneler içerdiği östrojenin anne sütüne olan olumsuz etkisinden dolayı emzirme döneminde tavsiye edilmemektedir. Üç aylık iğneler ise aylık iğnelere göre daha güvenilirdir ve anne sütü miktarını ve içeriğini etkilemezler. Bu uzun süreli koruma sağlayan iğnelerin en önemli yan etkisi kullanan kadınların adet görmesini engelliyor olmalarıdır.
İmplantlar ise kolda cilt altına uygulanan ortalama üç yıl koruyuculuğu olan ve içerdiği progesterondan dolayı emzirme döneminde güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir. Aynı üç aylık iğneler gibi implantların da adet görmeyi engelleyebileceği kullanan kadınlar tarafından dikkate alınmalıdır.
Emzirme döneminde kullanılabilen bariyer yöntemlerinin, hormonal yöntemlerin aksine sistemik etkilerinin bulunmaması önemli bir avantajdır. En sık bariyer yöntemlerden biri olan diyaframın gebelikteki rahim ağzı değişikliklerinden dolayı doğumdan altı hafta sonra kullanılması gerektiği  unutulmamalıdır. Kondom ise güvenilirliğinin düşüklüğü nedeniyle doğum korunma yöntemi olmaktan ziyade cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma yöntemi olarak kabul edilmelidir.
Uzun dönemdir en sık tercih edilen doğum kontrol yöntemlerinden olan rahim içi araçlardır. Rahim içi araçlar (spiral) bakırlı ve hormonlu olmak üzere iki tiptir. Bu iki tipte emzirme döneminde güvenle kullanılabilir ve başarısızlık oranları %1-3 arasındadır. Normal doğum sonrası hemen takılan spirallerin, rahim kasılmalarına bağlı olarak atılabileceği unutulmamalıdır.
Tüm bu yöntemler arasında başarı oranları en yüksek olan cerrahi sterilizasyondur ve özellikle ülkemizde pek yaygın olarak tercih edilmese de vazektomi kolay ve riski olmayan bir yöntemdir. “Tüplerin bağlanması” olarak da bilinen cerrahi sterilizasyon kadınlar için hem normal, hem de sezaryen doğum esnasında veya doğumdan 24 saat sonra uygulanabilen bir yöntemdir. Cerrahi sterilizasyonun en önemli özelliği diğer yöntemlerin aksine geri dönüşümün daha zor ve pahalı olmasıdır.
Birbirinden farklı özelliklerde olan tüm bu gebelikten korunma yöntemleri içerisinde en iyi yöntem hangisidir sorusuna cevap aramaktansa, kişi için en uygun yöntem hangisidir cevabını aramak daha sağlıklı ve akılcıl olacaktır.