30 Nisan 2011 Cumartesi

Lenfoma nedir kimlerde görülür?

En hızlı ilerleyen kanser türlerinden olmasına rağmen, tedavi başarısı yüksek olan Lenfoma, boyun, koltuk altı ve kasıklarda ağrısız bezeler, gece terlemesi düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateş yapıyor. Sürekli yorgunluk ve kilo kaybı da belirtiler arasında.Kanser, yılda 10 milyondan fazla yeni olguyla karşımıza çıkan, sonuçları en ağır hastalıklardan biri. Lenfoma da en hızlı ilerleyen kanser türlerinden biri. Buna rağmen, tedavi başarısı oldukça yüksek. En önemli belirtileri boyunda, koltuk altında ya da kasıklardaki ağrısız bezeler, gece terlemesi, düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateş olarak tanımlanıyor. Yorgunluk, kilo kaybı da lenfomanın habercisi olabilir diyor uzmanlar. Ancak bu belirtilerin başka hastalıklarda da görülebileceğini de ekliyorlar.
Lenfoma, “lenf sisteminden” kaynaklanan kanserlerin ortak adıdır. Lenfoma çok çeşitli alt tiplerden oluşan, çok farklı davranış özellikleri gösterebilen bir hastalıklar topluluğudur. Birçoğunda doğru tanı ve güncel tedavi uygulamaları ile hastalıksız ve uzun süreli yaşama şansı olanaklıdır.
LENFOMA KİMLERDE GÖRÜLÜR?
Lenfoma, hem çocuklarda hem de erişkinlerde görülen bir hastalıktır. Lenfomaya yol açan bazı risk faktörleri Uzun süren (kronikleşmiş) enfeksiyon hastalıkları, Bağışıklık sistemini zayıflatıcı durumlar, Bazı kimyasal maddelere maruz kalma (Böcek öldürücü ilaçlar gibi), Bazı virüslerden kaynaklanan hastalıklar.
LENF SİSTEMİ NEDİR?
Lenf sistemi bedenimizin bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Lenf sistemi mikroplarla ve diğer pek çok hastalıkla mücadele eden akyuvarları (lökositler, kanın beyaz hücreleri) depolar ve bedenimizin her köşesine taşır. Lenf sistemini tüm bedenimizde dağılmış olan bir ağa benzetebiliriz. Bu ağda lenf damarları, lenf bezleri ile diğer lenf organ ve dokuları bulunmaktadır. Lenf damarları, kan damarları gibi ama onlardan ayrı bir sistem içinde, bedenimizin tüm bölgelerine dağılır. Lenf damarlarında renksiz, suya benzeyen bir sıvı taşınmaktadır. Bu sıvıya lenf sıvısı denir. Lenf sıvısında yer alan akyuvarların bir grubu, hastalıklarla mücadele etmek üzere bedenin her noktasına ulaştırılmaktadır. Lenf sisteminde görev yapan akyuvarlara lenfosit de denir.
NERELERDE BULUNUR?
Bu ağın üzerinde bulunan önemli bir yapı da lenf bezleridir. Lenf bezleri, fasulye veya bezelye benzeri bir yapıya sahip olan küçük organlardır. Bunlar bağışıklık sistemimiz için önemli hücrelerin eğitimlerinden ve depolanmasından sorumludur. Lenf bezleri boyun, koltuk altları, kasıklar, göğüs kafesinin içi ve karın gibi bedenin belli bölgelerinde gruplar halinde bulunur. Lenf sisteminin diğer organları arasında bademcikler, dalak, kemik iliği de bulunmaktadır. Ayrıca mide, bağırsak ve cilt gibi bazı organlarımızda da lenf sistemi içinde yer alan doku bölümleri vardır. Lenf damarları, lenf bezleri, diğer lenf organ ve dokularıyla birlikte tüm bu yapıya lenf sistemi denir. Bu yapı içinde ortaya çıkan kanserlerin genel adı da lenfomadır.
LENFOMANIN BELiRTiLERi NELERDiR?
AĞRISIZ BEZELER: En sık görülen belirti olan ağrısız bezeler, lenf bezlerinde oluşan, ağrı vermeyen, genellikle çapı 1 cm’den fazla olan düğüm şeklinde şişlikler. Fark edilme ihtimali en yüksek olan bezeler, boyunda, koltuk altında veya kasık bölgesinde çıkar. Bu şişlikler ağrıya veya başka belirtilere yol açmaz, ancak sıklıkla boyutları giderek artar. Lenf düğümlerinin şişmesi çok sık görülen bir durum. Lenf düğümlerinde şişme olan kişilerin çok büyük bir kısmında lenfoma dışında tanılar da söz konusu olabilir diyor onkologlar. Lenf düğümlerinde şişliğin en yaygın sebebi ise enfeksiyon. Şişen lenf düğümleri genellikle enfeksiyon iyileştikten sonra küçülüyor.
SEBEBİ BİLİNMEYEN ATEŞ:
Ortada hiçbir sebep yokken vücut sıcaklığının 38 C’nin üzerinde olması.
GECE TERLEMESİ:
Gece yatarken giyilen giysilerin ve çarşafların ıslanmasına neden olacak kadar şiddetli gece terlemesi.
KİLO KAYBI:
6 ay içerisinde vücut ağırlığının %10’undan fazlasının kaybolması.
SÜREKLİ YORGUNLUK:
Şiddetli ve devamlı halsizlik veya yorgunluk.
BELİRTİLER ORTAYA ÇIKTIĞINDA NE YAPMALI?
Kendinizde bu belirtileri görürseniz, doktorunuza danışın. Ancak unutmayın, bu işaretlerin hiçbiri lenfomaya özgü değildir; pek çok başka hastalıkta da benzer belirtiler görülebilmektedir. Tanıyı sadece hekim kesinleştirebilir.

29 Nisan 2011 Cuma

Balık ve yoğurdun önemi.



Hamilelik ve emziklilik dönemindeki kadınların gerek kendi sağlıkları gerekse bebeğin normal gelişimi açısından haftada en az 3-4 kez balık tüketmeleri gerekiyor. Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, balığın protein içeriği bakımından oldukça zengin bir besin olduğu, balık etinin yumurta, et, süt gibi iyi kaliteli protein kaynaklarından olduğu ve yüzde 18-20 oranında protein içerdiği kaydedildi. Balık eti proteinlerinin, sindirim enzimleri tarafından kolayca parçalandığı, bu nedenle vücudun bu proteinlerden faydalanma oranının yüksek olduğu ifade edilerek, balık etinin, kemik gelişimi, gözün değişik ışık durumlarında görebilmesinde ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkili olduğu belirtildi.

Satın alırken ve pişirirken...



  • Balık satın alırken, gözlerinin parlak ve lekesiz, solungaçlarının kırmızı pembe, pulları ve yüzgeçlerinin diri, derisinin gergin ve sert, anüs kısmının sıkı şekilde kapalı, karın kısmının sert ve esnek, yırtıksız ve kabarıksız olmasına, özen gösterilmelidir.







  • Konserve balık satın alırken etiket bilgisi okunmalı, son kullanma tarihi, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'ndan üretim/ithalat izni bulunmasına, kutuda delik, hasar veya bombeleşme olmamasına dikkat edilmelidir.







  • Taze balıklar satın alındıktan sonra 2 saatten fazla oda sıcaklığında bekletilmemeli, pişirilinceye kadar pulları ve içi hemen temizlendikten, yıkanıp, iyice kurulandıktan sonra uygun bir kapta buzdolabı ısısında muhafaza edilmelidir. Balıkların buzdolabı ısısında 1-2 gün, derin dondurucuda ise 3-6 ay saklanması uygundur.







  • Balık pişirmede en uygun ve sağlıklı yöntemler buğulama, haşlama veya yağsız tavada pişirmedir. Kızartma yöntemi balığın besin değerinin azalmasına ve kanserojen maddelerin oluşumuna neden olduğundan tercih edilmemelidir.







  • Halk arasında balık ile yoğurdun bir arada tüketiminin zehirlenmeye neden olacağına dair yanlış bir kanı bulunmaktadır. Oysa ki, balık ve yoğurdun her ikisinin de taze olması durumunda bir arada tüketiminin herhangi bir sakıncası yoktur.
  • Çekilsin mi çekilmesin mi?

    Çenede yeterli alan olmadığı durumlarda 20 yaş dişleri tam çıkamaz; gömük, ya da yarı gömük kalır. Diş yüzeye çıkamadığı için kişiye rahatsızlık verir, kimi durumlarda yüzde ani şişliklere veya çenelerin kilitlenmesine yol açar. Şiddetli ağrılar,
    görülür. Bu sebeplerle sorun yaratan 20'lik dişlerin mutlaka kontrol edilmesi ve diş hekiminin uygun görmesi halinde çekilmesi önemlidir. 20 yaş dişi için genç yaşlarda yapılan operasyonlar teknik bakımdan daha kolay olurken, iyileşme de daha kısa sürede olur.

    Ağrı varsa doğru dişçi koltuğuna
    Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, 20 yaş dişinin şu durumlarda çekilmesi gerekebileceğini söylüyor:




  • Çürük: 20 yaş dişinin pozisyonundan dolayı o dişte veya komşu dişte çürük görülebilir.






  • Diş eti enfeksiyonu: 20 yaş dişinin tam çıkmadığı durumlarda yemek artıkları ve bakteriler 20 yaş dişinin çevresindeki diş etinin altına girerek enfeksiyona neden olur. Bunun sonucunda ağız kokusu, ağrı, yüzde şişme ve ağız açıklığında azalma görülebilir. Enfeksiyon lenfler aracılığı ile yanak ve boyuna doğru yayılabilir.






  • Basınç ağrısı: Sürmeye çalışan 20 yaş dişinin komşu dişlere basınç yapmasından dolayı ağrı olabilir. Bazı vakalarda bu basınçtan dolayı dişlerde aşınma olur.






  • Ortodonti: Pek çok genç hasta dişlerindeki çapraşıklıkları düzelttirtmek için ortodontik tedavi görmektedir. 20 yaş dişleri sürerken yer darlığı nedeniyle özellikle ön bölgede diş çapraşıklıklarının artmasına neden olur.






  • Protez: Total protez kullanan hastalarda gömük 20 yaş dişleri sürmeye başlarsa protezde uyumsuzluk, vuruk ve kullanamama problemlerine sebep olabilirler. Bu yüzden total protez yapılacak hastalarda da panoromik röntgen incelemesi büyük önem taşır.






  • Kist oluşumu: Gömük ya da yarı gömük 20 yaş dişinin çevresindeki yumuşak dokuda kist oluşabilir. Bu kist ve dişin alınması, ileride oluşabilecek kemik ve komşu diş harabiyetini önleme açısından büyük önem taşır. Nadiren de olsa kistin içinde tümör gelişebilir veya kistin aşırı büyümesine bağlı olarak çenede spontan kırıklar meydana gelebilir.
    Düşünmeye gerek yok dokulara zararı yoksa kalsın
    20 yaş dişlerinin ağızda bırakılıp bırakılmaması konusu tartışmalıdır. Diş Hekimi Protez Doktoru Çağdaş Kışlaoğlu, 20 yaş dişi eğer doğru pozisyonda sürüyorsa ve çevre dokulara zarar vermiyorsa bu dişin yerinde kalmasında bir sakınca olmadığını söylüyor. Dr. Kışlaoğlu'na göre, çene kemiğine kaynaşmış ve anormal pozisyonlu bir dişin (röntgenle tespit edilmiş) ileride yol açacağı sıkıntılar göz önüne alınarak çekimine karar verilebilir. Diş arkındaki yer darlığı durumlarında dişin sürmesi dişeti- kemik ve diğer komşu diş engeline takılabilir.

    Operasyon sonrası çok iyi bir bakım






  • Diş hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, 20'lik dişin çekilmesinden sonra neler yapılması gerektiğini de şöyle anlattı:






  • Yarayı kurcalamayır; yoksa ağrı, enfeksiyon veya kanama gelişebilir.







  • İlk 24 saat çiğneme yapılmamalı.





  • İlk 24 saat sigara içilmemeli. Çünkü sigara kanamayı arttırıp iyileşme sürecini uzatır.






  • Hastanın tükürmemesi gerekir, yoksa kanama artar ve pıhtı yerinden oynayabilir.






  • Eğer dikiş atılmamışsa steril gazlı bezle tampon yapılır. Pıhtı oluşumu için tampon yarım saat ağızda tutulmalı. Tampon alındıktan sonra kanama devam ediyorsa yenisi konur.





  • Operasyon sonrası bölgeye soğuk bir tampon uygulayarak şişmesinin önüne geçilir. Uygulama şöyle olmalıdır: 20 dakika soğuk tampon, 20 dakika ara, sonra tekrar 20 dakika soğuk tampon şeklindeki periyotlarla devam edilir.







  • İlk 24 saatten sonra her 2 saatte bir ılık tuzlu suyla ağzı gargara yapın. Karışım, 1 bardak ılık suya 1 çay kaşığı tuz ilave edilerek hazırlanır.
  • Uçuk nedir korunma yöntemleri nelerdir?

    Uçuk nedir?
    Uçuk genellikle dudak, ağız ve burun delikleri çevresinde çıkan Herpes Simplex adı verilen virüsün sebep olduğu hastalıktır. Yapılan araştırmalar, dünya nüfusunun %80'inin yaşamları boyunca en az bir defa uçuk geçirdiğini göstermektedir. Günümüzde Türkiye'de her yıl 8 milyon kişinin uçuk nedeniyle sıkıntı ve acı çektiği tahmin edilmektedir.
    Uçuğun Belirtileri ve Oluşum Evreleri Nelerdir?
    Uçuk çıkacak bölgede 0-24 saat önceden gıdıklanma, karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir.
    Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler. Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken, yiyip içerken acı ve ızdırap verir.
    Kabarcıklar patlayarak ülserler oluşur ve bu dönemde uçuk cok ağrılıdır.
    Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir. Kabuklanma başladığında uçuk küçülmeye başlar. İyileşme döneminde uçuk üstünde oluşan kabuk düşer, yerine kuru ve gergin bir doku oluşur.

    Uçuk Bulaşıcı mıdır? Nasıl Bulaşır?
    Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalarla ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Eğer uçuğa dokunulursa yüzün diğer bölümlerine, göze ve vücudun diğer bölgelerine (genital bölge gibi) de bulaştırılabilir. Uçuk virüsü (Herpes simplex) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin "sevgi dolu" öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer.
    Çoğunlukla farkedilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve dudaklar (gingivostomatit) enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyonlar şeklinde de görülebilir. Tıbbi yayınlar arasında uçuklu bir kişiden bulaşan virüs sonucu yeni doğan ölümlerine ait vakalar vardır. Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır. Uçukluyken kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır.
    Bayanlar makyajlarını temizlerken dikkat etmelidir. Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemeli, yakın temastan kaçınılmalıdır. Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir. Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk virüsü bulaştırılır, aynı zamanda uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur.)

    Uçuk Neden Nükseder / Tekrarlar?
    Uçuğa neden olan Herpes Simplex virüsü vücuda girip ilk enfeksiyonunu yaptıktan sonra o bölgeye yakın sinir düğümüne yerleşir ve uçuk oluşmasını tetikleyen faktörler devreye girene kadar, yani vücudun zayıf düştüğü ana kadar orada kalır.
    Uçuk Oluşumunu Tetikleyen Faktörler Nelerdir?
    Stres, ateş, soğuk algınlığı, grip, aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar, hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi), aşırı yorgunluk ve uykusuzluk, dişe yapılan müdahaleler (diş çekimi dolgu vb.), diğer enfeksiyonlar, aşırı alkol.
    Uçuktan Nasıl Korunulur?
    Öncelikle uçuğun nüks etmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir.
    Strese bağlı olarak gelişiyor ise, stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek;
    yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise, dinlenmek ve iyi uyumak; güneş sebep oluyor ise,
    dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir. Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir. Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o noktaya kısa aralıklarla bir antiviral krem uygulamak gerekir. Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir. Eğer bağışıklık sisteminiz zayıfsa veya sıklıkla uçuk geçiriyorsanız doktorunuzla görüşerek antiviral tabletlerden koruyucu olarak yararlanabilirsiniz.

    Uçuktan uzak kalabilmek için sağlıklı beslenmek de önemli.
    Yapılan araştırmalar bazı yiyeceklerin uçuk oluşumunu azaltırken, bazılarının da uçuğun tekrarlanmasını kolaylaştırdığını göstermektedir. Araştırmacılar diyet yapanlarda uçuk virüsünün harekete geçmemesi için lisin içeren besinleri almalarını, arjinin içeren besin maddelerinden de uzak durmalarını önermektedirler. Bu amaçla diyetlerde lisin içeren tavuk, patates, süt, bira mayası, fasulye ve balık besinleri alınmalı, arjinin içeren çikolata, yer fıstığı, bira, üzüm, mısır gevreği gibi yiyeceklerden uzak kalınmalı.

    Şifa Çeşmeleri

    
     İlmin olanca gücüyle kâinatları keşfe koyulduğu günümüzde, her yeni gün gözlerimin önünde bir perdenin daha sıyrıldığını ve pırıl pırıl bakir bir hakikatin önümüze serildiğini görüyor ' 'Daha var mı?" diyerek şaha kalkıyoruz. Kimbilir belki de çok yakın bir gelecekte, ilimlerin gökkuşağı aydınlığı ve renkliliğiyle gözünü açmadığı insan kalmayacaktır!..
    Türkiye'de bugün 500'ün üzerinde sıcak su kaynağı vardır. Bunların bir kısmının kimyevî tahlili yapılmıştır. Alınan neticelere göre de çeşitli hastalıkların tedavilerinde kullanılmaktadırlar. Yüzbinlerce insan müsait mevsimlerde bu içmelere, bilhassa kaplıcalara akın etmektedir. Bu kaplıcaların bazıları bir çok tıbbî fizik tedavi aletleriyle teçhiz edilmiştir.
    Şifalı sularla yapılan tedaviye "balneoterapi", tıpta bununla uğraşan ilme "hidroloji" denir.
    Yer yüzünde çıkan sular âdi sular ve şifalı sular olmak üzere iki grupta incelenebilir. Adî sular yağmurla yeryüzüne iner, toprak tarafından emilir, su geçirmeyen bir yer tabakasının üzerinde birikirler. Sonra yol bulup çıkarlarken beraberinde toprak tabakalarındaki mineralleri de sürükleyip getirirler. Bunların miktarı ve muhteviyatı mevsimlere göre değişir.
    Şifalı sular ise yeryüzüne ilk defa çıkan, içindeki maddeleri iyon halinde bulunduran sulardır. Bunlar depremlerle meydana gelen kırıklardan yol bularak derin tabakalardan gelirler ve umumiyetle sıcak sulardır. Yolları uzarsa soğuk olarak yeryüzüne ulaşırlar. Radyoaktif hususiyet de taşıyan bu sular, mevsimlere göre miktar ve muhteviyatları değişmez. Değişiyorsa atmosfer suyu ile karışıyor demektir. Tıbbî istifade için bunun incelenmesi gerekir.
    Şifalı sular yeryüzüne çıktıktan sonra dört gün içinde iyonize durumlarını ve radyoaktivitelerini kaybedip âdi atmosfer suyu haline gelirler. Bunlarda taşıma, madenî borularla olmalı, banyo malzemeleri de madenî olmalıdır. Şişelere doldurup satılmamalıdırlar.
    Kaplıcalarda bu suların insan vücuduna tesirleri şöyle olmaktadır: Su ile insan bedeni arasındaki suyun elektrisitesi denilen elektrikî bir potansiyel farkı meydana gelir. Bunun neticesinde iyonlar çok rahatlıkla insan vücuduna girerler. Bu sular içildiğinde de sindirim sisteminden çok çabuk ve rahat emilirler. Neticede organizmada bozulmuş metabolik fonksiyonları düzenler, asit-baz oxido-reduksiyon ve su metabolizmasında rol alan enzimleri aktive ederler. Kolesterol gibi maddeler bu sularda eriyip atılabilir. İnsan vücudundaki zehirler tesirsiz hale gelebilir. Organizma allerjisinin olduğu bazı maddelere karşı duyarsız hale gelebilir. Otonom sinir sistemi ve iç salgı bezlerinin düzenli çalışması bu sular tarafından sağlanabilir, aynı zamanda bazal metabolizma, tansiyon, yedek alkali ve idrar asitliği üzerine normalleştirici tesire sahiptirler. Ayrıca hücrelerin çoğalmasını ve büyümesini de artırırlar. Meselâ; Gönen Kaplıcaları civarındaki seralarda verim daha fazladır.